20080626

GAZETECİ MUSTAFA ÜNAL'IN KÖYÜ/MÜZ İLE İLGİLİ YAZISI

(8 Ağustos 1999'da Zaman Gazetesinde yayınlanmıştır.)

Benim köyüm

Bundan 10 15 sene önce yolunuz bir köye düşse zaman tüneline girmiş gibi olurdunuz. Şehir yaşamına kıyasla köy hayatı çok gerilerdeydi. Beton nedir bilinmez evler taştan ve topraktandı. İnsanları toprak kokardı. Bir köylü için köyü her şeydi. Askerlik olmasa belki köyünün taşından toprağından başkasını gözü görmeyecekti birçoğunun.

Ben de köy kökenliyim. Benim için köyün anlamı başkadır. Okul yıllarında köyü olmayan şehir çocuklarına acıdığımı hatırlarım. Onları garip görürdüm köksüz gibi algılardım Ve dallarından çeşit çeşit meyvelerin koparıldığı derelerinde balıkların yakalandığı dağlarında hayvanların avlandığı göğünde yıldızların sayılabildiği bir köyümün olması beni müthiş mutlu ederdi.

Hala yolum köye düşerse heyecanlanırım. Bunları bulunmaktan büyük keyif aldığım köyümden yazıyorum. Son zamanlarda köyümde bu kadar fazla kalamamıştım. Daha iyi gözlem yapma imkanı buluyorum Ve görüyorum ki son yılların sihirli sözcüğü değişimin işgali altında buraları. Daha yeni dağ köyleri gördüm zaman tünelinde kalmış gibiydiler. Hala kağnıyla iş görüyorlar elle ekin biçiyorlar.

Ama burası öyle değil Balıkesir'in kuzeyinde Balya ile Gönen arasında bulunan köyüm Koyuneri inanılmaz değişimi yaşıyor. Bunu besleyen güçlü damarları var. Gönen gibi birinci sınıf bir ilçeyle kurduğu ilişki dışarıya verdiği müthiş göçle birleşince değişim baş döndürücü hale geliyor.

Göç bütünüyle İzmir'e… Hikayesi ilginç 30 yıl kadar önce iş umuduyla 4, 5 kişi İzmir'e gitmiş Ardından 500'e yakın aile soluğu bu şehirde almış. Köyle de bağ korunmuş. Bizim burada herkes kendisini manav diye tanımlar. Ama doğru değildir. Ana unsur Yörük'tür. Balkan ve Kafkas göçmenleri de ihmal edilmeyecek orandadır. Kırım Tatarı'na bile rastlanır. Nedense köklerin üzerinde pek durulmaz.

Değişimi gözlerimle görüyorum. Eskiden düğünler olurdu davulların çalındığı, erkeklere kapalı alanlarda kızlar tefle eğlenirdi. Bu köyün geçmişten taşıdığı geleneklerindendi. Eskiden diyorsam 10 sene önce. Şimdi orgların orkestraların eşliğinde kadın erken beraberce oynanıyor. Tefler davullarla birlikte zengin değerler de artık tarih oldu.

Sonra klasik yiyeceğimiz bulgur aşımız vardı. Dibek tabir edilen ve bir fincan gibi taştan oyulmuş bir nesne içinde büyükçe tokmakla dövülen buğday taneleri bulgura dönüşürdü. Üç dört kişinin mükemmel ahenk içinde tokmakları bir aşağı indirişi vardı ki görmeliydiniz. Artık o da yok. Makinesi icat olmuş. Dibeklerde artık çocuklar oynuyor. Birkaç yıl sonra kalıntıları da kalmayacak ve onların yerinde yeller esecek.

Her köyün kahvesi unutulmaz sohbetlerin mekanıdır. Benim köyümün kahveleri de öyle Oralarda ne işler kotarılır bir bilseniz hükümetler kurulur hükümetler yıkılır. Sohbetler televizyonlardan dinlenen günün haberleri üstünedir genellikle. Köyün kendi gündemi de vardır tabii daha yeni dökülen asfaltın ne kadar dayanacağı, hayvancılığın çıkmazları, yağmura hasret toprakların ıstırabı.

Çay demlenmeye sabah namazının ardından başlar ve gece yarısına kadar sürer. Kahveciliği atadan miras Yusuf'un çayını içmek ayrı bir keyiftir. Ahali iyidir hoştur da nedense birbirleriyle ilişkileri sorunludur. Aile veya köy kimliğinden neşet eden ortak paydaları azdır. Herkes dünyasını kendisi kurar ve orada kendi kurallarıyla yaşar. Belki de değişimin böyle bir faturası var.

En küçük bir mesele bir anda içinden çıkılmaz soruna dönüşüverir ve yıllarca sürecek kırgınlıklara neden olur. Yarayı zaman sarabilirse ne ala, 80 yaşında bir dede ‘Ben 15 20 yıldır koca karıyla dargınım’ diyor ve ekliyor ‘Artık öleceğim Hakkını helal etmemesinden korkuyorum’.

Size uzun uzun köyümün insan manzalarından söz etmek isterdim. Her gördüğü çocuğa okumanın öneminden söz eden Terzi İsmail'den bir kitapta gördüğünü çevresine satmakla meşgul Nizamettin Dede'den, zaman yürürken takıldığı bir noktada kala kalmış Atmaca İbrahim'den…

Her ne kadar değişim her şeyi alt üst etse de geceleri üstünde bir göğü olan ağustos böcekleri eşliğinde yıldızlarının sayıldığı, toprak gibi insanların yaşadığı dükkanlarında birinci cıgarasının satıldığı bir köyümün varlığı beni hala mutlu ediyor.

Biliyorum eski insanlarla birlikte köyüm de ölüyor. Yeni yetme nesillerin buraları yakında minyatür bir şehre dönüştüreceğini de biliyorum. Ama köy kültürünün silinemeyeceğine ilişkin umutlarımı koruyorum. Çünkü toprağın müthiş bir direnme gücü vardır ve direnmektedir.


E mail: m.unal@zaman.com.tr